29 Eyl 2012

Dear comrades in Europe,

Vamos Bien (along with other Fenerbahce supporter groups) has been struggling with a ceaseless series of odd and tormenting decisions and maneuvers coming from the Turkish FA, Police, Media etc. Defending the fan culture in these dire circumstances are far too difficult for now but still, we are trying to find quick solutions based on counter-moves almost each week. We are still kicking alive and standing firm on the brigade! 
This week, we will play against another Istanbul-based club Kasimpasa and they announced the ticket prices for Fenerbahce fans for this match as 80 TL (40 euro). Farcical but their whole seasonal ticket costs only around 150 TL (75 euro), just to give an example for the ongoing exploitation of guest supporters, especially Fenerbahçe fans who are seen as a lucrative source for ripping off. We tried all legal solutions but still, Fenerbahce fans continue to pay the most expensive away match tickets in this country and maybe overall Europe.

So, most of independent groups still do not know if they will be able to be present on Saturday in the stadium. Sure we will be there around the district, this is the only thing we know this at the moment.


We just wanted to inform you about the situation in Turkey and would like to underline that; in spite of the efforts of the status quo to convert us into customers, we were born as supporters and hope to die as supporters.

As regards with the media, ludicrous puppets of football clubs' boards: they play the See No Evil, Hear No Evil as usual. All your supporting messages for this situation is so valuable for us and for the survival of fan culture in Turkey! 

Fenerbahce forever!

Hasta Siempre!


Vamos Bien

Yine, yeniden açık bir soygun ile karşı karşıyayız. Hafta sonu deplasmanda oynayacağımız Kasımpaşa maçında Fenerbahçe taraftarına  ayrılan deplasman tribünü için belirlenen bilet fiyatı 80 TL! Oysa ki bu bilet fiyatını belirleyen aynı Kasımpaşa yönetimi sezonluk kombine fiyatını 150 TL olarak belirlemiş! Yakalanan bu “denge” karşısında bir kez daha isyan ediyoruz!
Bizler sürekli ve anlaşılamaz bir tutum ile her seferinde karşımıza çıkan, takımımıza duyduğumuz sevgiden yararlanmaya çalışan bu açık soygun girişimlerine artık son verilmesini yüksek bir sesle tekrarlıyoruz. Futbolda yönetimi yasaklayıcı önlemler ile sürdürdüğünü sananlar; Fenerbahçe taraftarının her şartta, her ortamda destek vermek için peşinden gittiği takımını yalnız bırakmama kültürünü “nasıl olsa gelecekler” kurnazlığı ile ranta çeviren yöneticilere de bir önlem alsınlar!

Vamos Bien

18 Eyl 2012

Deplasman yasak; Truva Serbest

Türkiye'de deplasman yasağına en büyük tepki :  Truva


Yer: İnönü Stadı
Tarih: 18 Eylül 2005
Saat: 19.00

Gitmeyeceksiniz dediler! Gidilecek dedik!

Olmaz dediler! 300 Kişi geldik!







10 Eyl 2012

Bitlis'te Bir Fenerbahçe Köprüsü

Fotoğraf Anadolu Ajansı'ndan... Bitlis Hizan'a bağlı Sarıtaş köyünde yaşayan bir grup taraftar, köyün girişinde bulanan köprünün demir korkuluklarını böyle boyamış. Köprüye de "Fenerbahçe köprüsü" adını vermişler. 



Alıntı: Petit'in Yeri

31 Ağu 2012

Rakiplerimiz Belli Oldu

UEFA Avrupa Ligi'nde Fenerbahçe'nin rakipleri belli oldu.

C Grubunda; Fransa'nın Marsilya, Almanya'nın Borussia Mönchengladbach ve Güney Kıbrıs'ın Ael Limassol takımlarıyla eşleşti.

Birbirinden çekişmeli geçeceğini umduğum maçlardan en tehlikelisi Fenerbahçe - Limasol ve Limasol - Fenerbahçe maçları olacaktır. Nedeni ise zaten hali hazırda hem Güney Kıbrıs'ta hem de Türkiye'de durmak bilmeyen şovenizm furyası. Hal böyle iken, gereksiz hareketlerin ve aşağılayıcı söylemlerin tribünlere yansımaması çok uzak ihtimal. Umarım her iki taraftarda inanılmaz bir sağ duyu gösterir ve bu iki maçta da futbolun doğasına kara leke sürülmez.

Marsilya ve Borussia Mönchengladbach, maçları ise futbolun adaletini göreceğimiz maçlar olacağını düşünüyorum. Fenerbahçe, Marsilya ve B.Mönchengladbach birbirlerine oldukça denk ve iç sahada rakiplere aman vermeyen performanslara sahip takımlar.

Şuan kulübün içinde yaşanan sıkıntı sürecin Avrupa macerası başlamadan sonlanmasını ve UEFA Avrupa Ligi'nde çok başarılı bir sezon geçirmemizi umut ediyorum.

Fenerbahçe'mizin yolu açık olsun.


UEFA Avrupa Ligi Grupları: 



30 Ağu 2012

Fenerbahçe - Spartak Moskova Maçı Hakkında

Elendik... Olsun elenelim...

Yeter ki sahaya yüreğini koyan çubuklular olsun.

Aslında dün o da yoktu; sahaya isteği, arzuyu yansıtacak çubukluları aradı gözlerimiz. İlk yarı "yeter" dedirtti oynanan futbol. İkinci yarı ise istek vardı ama yine "Ruh" yoktu sahada.

Bunlar her zaman olur. Bir takım şampiyonluğa oynarken, ertesi sene kümede kalma savaşı verebiliyor.

Amaaaaa...

Hayatını Fenerbahçe'ye adamış insanları fütursuzca eleştirmek, eleştirisini ağır hakaretler ile süslemek, taraftar kisvesine bürünmüş gündelik futbol seyircisinin bir alışkanlığı oldu. Gerçi herkesin şoför, bakan hatta başbakan, eleştirmen, köşe yazarı, yorumcu olduğu bir ülkede bunun olmaması imkansız.

Aykut Hoca da Selçuk Şahin de hayatlarının orta yerine koymuş Fenerbahçe'yi.

Selçuk Şahin boş mukaveleye imza atabilecek kadar gönül vermiş bu takıma. Çok kötü oynadığı maçta Galatasaray'a metrelerce uzaktan attığı golde deli gibi sevinenler, iki-üç-beş pas hatası yaptı diye onu yerin dibine sokmakta bir sakınca görmüyorlar.

Galibiyet Fenerbahçe'nin galibiyeti olurken, mağlubiyet neden futbolcuların oluyor! Mağlubiyette galibiyette Fenerbahçe'nin.

Aykut Kocaman'a gelince geçen sezon takımının en önünde onur mücadelesi veren Kocaman Yürekli adam, bu sene elinden geleni yapamıyor olsa da 5 maçlık kötü sonucun, rakibe giden kupanın, Şampiyonlar Ligin'den elenmenin  tek mimarı değildir. Gündelik taraftar (ki bunlar kulübün müşterileri) alay ederek, küfrederek, bu insana değil kendilerine yazık ediyorlar. Vefa gösterilmesi gerekirken böyle bir utanca sebebiyet vermeleri aslında ne kadar cefakar taraftar olamadıklarının bir göstergesi.

Kimse eleştirilmesin demiyorum ancak eleştirirken kutsal olan armaya ve onun gölgesinde armaya hizmet eden adamlara biraz daha saygı duyulması gerektiğini düşünüyorum.

Son söz ise Dirk Kuyt'a...

Yenilgide, galibiyette, beraberlikte, iyi oyunda, kötü oyunda sonuç ne olursa olsun her maçın sonunda taraftarı alkışlayarak ne kadar da bu formaya yakışır olduğunu gösteriyorsun. Fenerbahçe'nin senin gibi ADAMlara ihtiyacı var. Helal olsun.

Dirk Kuyt  Kadıköy Oto Sanayi  Working Class Hero
Okul Açık C Blok  Vamos Bien 

15 Ağu 2012

Biber gazının etkisi yoktur sadece biraz mayhoş bir tadı vardır!

İdris Naim Şahin, biber gazının doğal ve kalite belgeli olduğunu söylüyor. OC Gazı'nın insan üzerinde bir etkisi yoktur diyor. Bizimde zaten adına bir itirazımız yok. OC'nin Gazı en nihayetinde.  CS Gazı ise uygun ellerde adeta bir şahesere dönüşebilirmiş gibi konuşuyor ve ölüm yok diyor. Bende Hopa'yı gösteriyorum.

Biber gazı ve ya adı her ne ise, insan üzerinden kalıcı bir etkisi olmadığı için mi, bu kadar orantısız kullanılıyor, bilinmez ama biz şu fotoğraflar ile çok yakın geçmişimizi ve insan üzerindeki etkilerini hatırlayalım.


Tribüne sıkılan biber gazından sonra bir taraftar arkadaşları yardımıyla dışarı taşınıyor.
Astım hastası bir başka taraftar

Saha içerisinde 5-6 polis tarafından dövülen taraftar biber gazının içerisinde baygın.
Bir bayan taraftar, biber gazının yakıcı etkisiyle, yüzünü serin mermere dayıyor.
Çocuklar yoğun gazdan dolayı perişan bir vaziyette
OC, gazı sıkıyor!

Tüm bu olanlardan sonra gazın kalıcı fizyolojik etkisi olsa ne olur. Şiddet ile psikolojik sorunlar yarattıktan sonra!!!





Elazığspor-Fenerbahçe Maçı / Bilet Meselesi

An itibariyle Elazığspor - Fenerbahçe maçı biletleri 30-60 TL arası revize edilmiş. Bu da gösteriyor ki; Anadolu Kulüpleri nakit ihtiyaclarını Fenerbahçe Taraflarından çıkarabileceklerini düşünerek hep aynı hatayı yapıyorlar. Bu düşünce yapısıyla, bugün yaptığımız gibi, bizlerin ve kulubümüzün mücadelesi ileride doğacak yeni sıkıntılara önlem olabilir.

205 TL'lik bilet fiyatlarından bir kaç saatte 30-60 TL gibi bir rakama düşerek Fenerbahçe Taraftarını rant kapısı olarak görenler; yine Fenerbahçe'nin ne kadar büyük bir camia oldugunu anlamış olacaklar ki yaptıkları bu sömürüyü, utanarak düzeltmeye çalışmışlardır.

Kimse taraftarın elinden takımını tribünde destekleme hakkını böyle ucuz sebepler ile elinden alamaz.

"Tribünler daima taraftarındır!"

14 Ağu 2012

Deplasmanıma Dokunma

"En son olarak Elazığspor'un kendine finansman sağlamak amacıyla İzmir Atatürk Stadı'na alınan Fener maçının biletleri 55, 105 ve 255 TL olarak belirlendi."

Bu Endüstriyel Futbol'un, özellikle Fenerbahçe Taraftarına karşı olmak üzere bir çok deplasman taraftarına karşı, sürekli çıkarttığı vazgeçilmez bir örneğidir.

Bu ne demek?


- Zorda kalan Fenerbahçe'ye sığınsın demek,
- Yönetimler, taraftarı yolunacak kaz gibi görüyor demek,
- Futbol tutkusunun, yönetimler bazında para ile ilişkilendiriliyor olması demek,
- Sevdasının peşinden koşanlar ile alay ediliyor olması demek,
- Kapital dünya düzeninin artık tamamiyle futbolu avuçlarının içine almış olması demek,
ve en kötüsüde
- "Paran yoksa gelme, kardeşim!" demek.

"Müşteri değil, taraftarız" dedikçe, birileri "Hayır, siz bizim gözümüzde müşteriden ibaretsiniz" diyor. Buna sebep, yönetimler kadar yönetimlerin serçe parmakları ile bile rahatça yönlendirebildikleri Modern Futbol "Seyircileri"dir.


Ne zaman dur denecek? Ne zaman futbolun bir şov değil gerçek bir tutku olduğuna vakıf olacak, bahsettiğimiz birileri?


Ne zaman taraftar gerçekten sesini yükseltecek, baskı yapacak ve kendi sevgisine gem vuracak, işte o zaman, futboldaki sömürü düzeni yerle bir olacak. Yöneticilerin ve para babalarının, koyunlaştırmaya çalıştıkları taraftarlar, olayın gerçek vahametini anladıkları zaman, işte o zaman şimdilerde bilet fiyatlarının sevdalara barikat olmasından dolayı gerçek yerlerinde olamayan, gerçek taraftar, ait olduğu yerde -tribünlerde- olacak.



TARAFTARIN YERİ O ÇOK SEVDİĞİ TRİBÜNÜDÜR!


13 Ağu 2012

Eskiden ve Eskilerden

Bu gece Galata'da bir abi denk geldi...

Adı Tamer, muhabbeti epey koyuydu.

Menderes & Pepe Metin

Yaklaşık 2 saat aralıksız Fenerbahçe tribünlerinden bahsettik (oynanan toptan, yönetim politikalarından değil) sadece ve sadece Fenerbahçe tribünlerinden. Tamer abi, Kürt Metin'lerle, Pepe Metin'lerle, Caymaz Abi, Arap Abi, Amigo Kemik'lerle nasıl deplasman kovaladığını, nasıl tribünlerde omuz omuza yapıp,kaç tane ayakkabı eskittiklerini anlattı. Sabaha kadar uyumaksızın, bilet kuyruklarında sabahladığını anlattı. 



O kadar çok içmişti ki bir ara alkolün verdiği ektiyle, hatıraların kapısını sonuna kadar açıp, o zamanın kendinden daha büyük -ona tribünsel hareketi ve taraftarlık tutkusunu,olgusunu öğreten-  abilerinden bilet istediğinde ve alamadığında verdigi tepkiyi verdi: "Heppinizin ammına koyayım". Ardından hemen sakinledi eski tribün kültürünün, tarzının yaşamaya değer olduğunu ve tribünlerden kazınamayacağını ekledi. 



Beşiktaş'ta Çarşı'yı nasıl madara ettiklerine getirdi konuyu. "Zamanında Çarşı'nın inini (Kazan'dan bahsediyor) 5 kişi bastık,birimizin bile burnu kanamadı.Alayını çorba etti" diye gençliğine sesleniyordu.



Şimdilerde ise maçlara pek az gittiğini, çocuklarıyla vakit geçirdiğini, en son gittiği maçta çıkan  olaylardan dolayı (bkz.: 12 Mayısçocuklarını maça götürmeyi artık daha az düşündüğünü söyledi

Yanından kalkarken ayak üstü ,uzun süreden beri Okul Açık'ı duyduğunu ancak Vaslui maçında Okul AÇIK'a tanıklık edebildiğini ve o eski günlerin, Okul Açık ile geri geleceğini umduğunu da söyledi.

Sonunda Okul Açık'a teşekkür etti eski tribün ruhunu yaşatmaya çalıştıkları için... Ve sohbeti tamamladı "Allah hepinizin yolunuzu açık etsin.Siz varken Fenerbahçe yıkılmaz..." 


Bizde sana teşekkür ederiz Tamer Abi yaşattığın değerler ve anılar için.

C.B

10.08.2012 

9 Ağu 2012

Ramazan Ayı'nda Bir Çocuğumuzu da SEN Güldürmek İster misin?

LÖSEV, Türkiye genelinde yaklaşık olarak 11.500 lösemili aileye mutluluk kolileri dağıtıyor.

Vakıf, zorlu tedavi sürecinden geçen lösemili ve kanserli çocukların moral kazanmaları için Türkiye’nin dört bir yanında Ramazan’da iftar yemekleri de düzenleyerek yüzlerce aileye ulaşıyor. Eğer sen de bir koli mutluluk armağan etmek istersen farklı paketlerdeki yardım seçeneklerinden en uygununu seçip bu kutsal ayda desteğini gösterebilirsin.

Detaylı bilgi için www.losev.org.tr sitesi veya www.facebook.com/losev0660 Lösev Facebook sayfasını ziyaret edebilirsin. Lösev’i Twitter’da da @losev1998 hesabından takip edebilir, #LosevHayatVerir hashtag’i ile paylaşımlarınla destekleyebilirsin.

Bir bumads sosyal sorumluluk içeriğidir.

FENERBAHÇE NERDEYSE, BİBER GAZI ORDADIR !!!

Dün Fenerbahçemiz serin bir galibiyet aldı.

Kah iyi oynadı, kah kötü, ama turu atladı. Saha içine söylenecek sözü olan insan çok iken ben es geçmeyi tercih ediyorum. Ne de olsa sahada ki futbol değil bizi Fenerbahçeli yapan.

Dün 150 civarında taraftar vardı, Fenerbahçe için gırtlak patlatan, desteğini esirgemeyen... Türkiye'de kalan bir çoğumuzda her gidemediğimiz deplasmandaki gibi orada olamamanın burukluğunu yaşadık belki...

Hani diyoruz ya: Orda burda şurdadır / Şurda burda ordadır / FENERBAHÇE NERDEYSE / TARAFTARI ORDADIR.

Belki binlerce Fenerbahçeli yoktu dün tribünlerde ama yine doldu bize ayrılan kısım... VE Tabii
Fenerbahçeliler oradayken, dili, dini, ırkı fark etmez poliste orada olmalıydı... Rumen Polisi de oradaydı, epey yüklü ve öfkeli gelmişler anlayacağımız. Gazetelerden okuduğumuz kadarıyla maç önceside taraftarımıza ufak çaplı bir sataşma olmuş Vaslui taraftarınca ancak polis oraya geç gelmiş... Neyseki olaylar büyümemiş.

Dakika 34'ü gösterdiğinde çoştu Fenerbahçe tribünleri, Rumen televizyonu da yer verdi görüntülere... Meşaleler yakıldı, İstanbul ve Fenerbahçe sesleri yükseldi tribünlerden. Bir ara kameralar sahaya döndü, tekrar deplase tribününü gösterdiğinde bir karşıklık gördük, bir çok kişi öksürüyordu; hepimizin aklına o an şu gelmiştir: " Yine biber gazı sıkıyorlar". Çağlayan'da, Köprü'de, Kadıköy'de, her yerde karşımıza çıkmamış gibi bu seferde Romanya'da ki taraftarımızın karşısına çıkmıştı.

Üstelik 2 taraftarımız da göz altına alınmış. Neden alınmış, niye alınmış belirsiz. Çok merak ediyorum, yabancı bir ülkede,hiç bilmedikleri bir şehir ve stadta, üstelik kendilerine ayrılan -taş çatlasın 300 m2- kapalı bir alanda göz altına alınacak kadar büyük ne suç işlediler?? !!!

Maalesef  bu olaydan şunu anlıyoruz ki A.C.A.B, her yerde A.C.A.B... Ülkeler değişiyor, soluk mavi gömleklilerin muameleleri hep aynı. Söz konusu  taraftar olunca (özellikle Fenerhabçe taraftarı), nedense amirlerin, hep çekinmeden kullanabilecekleri yetkileri geliyor akıllarına ve bunu keyfi bir şekilde, dayanağı olmayan sebepler yüzünden fütürsuzca da kullanıyorlar sağ olsunlar. Dün Romanya'daki takımımızı yalnız bırakmamak için orada olan taraftarımızı, evlerinde hissettirdikleri için teşekkür ederiz Rumen Polisi'ne...

Son olarakta, "Her Cefayı Çektik ama Seni Yalnız Bırakmadık" pankartı da sanki yaşananların bir imzası gibiydi.

TEŞEKKÜRLER FENERBAHÇE ve ONUN CEFAKAR TARAFTARI...

2 Ağu 2012

Fener Güm Güm Güm !!! (Fenerbahçe- Vaslui)

Ve sonunda hasret bitti.

Çubuklular sahaya indi.

Çoşku vardı, özlem vardı, HABABAM vardı...
Dün Okul Açık okuldan kaçmış maça gelmişti. Karton şapkalarla, bir efsaneyi ait olduğu yerde; Fenerbahçe tribünlerinde andılar. Ve çok net bir mesaj verdiler: "Hababam Ruhuyla"

Okul Açık dün akşam yine kitabın tam ortasından konuştu. 

Maç bitişini beklemeyip stadı terkedenlere, 90 dakika sadece ıslıklamaya ve ya alkışlamaya gelenlere, tribünlere Fenerbahçe yorumculuğu için değil 90 dakika susmaksızın takımı ateşlemeye gelinmesi gerektiğini hatırlattılar...

Bize bu Fener sevgisini aşıladıkları için ne kadar minnettar olsak azdır; Rıfat Ilgaz'a, Münir Özkul'a, Kemal Sunal'a, Halit Akçatepe'ye ...








--------

Saha içine bakarsak eğer,

Takımın alışması ve maç temposunu yakalaması için epey bir zaman var gibi görünüyor. Eskisi gibi olmak için yeterli süre de var zaten.

Yeni transferlere gelince; Kuyt ve Egemen, Fenerbahçe'nin birliğine ve beraberliğine hemen uyum sağlamış. Diğerleri için bence daha zaman var sabredersek, herkes kendini bulur ve herkes bir bütünün parçası olur.

Bunların dışında,

Fenerbahçe'nin süperstarlara ihtiyacı yok açık ve net! Ruhunu ortaya koyan, sahada adım atmadık yer bırakmayan her sporcu, Fenerbahçe için yeterince mücadele etmiş demektir. Hele ki , sahada Fenerbahçe için mücadele edip savaşan "Fenerbahçeli" futbolcular varken - ve onların başında "Kocaman" ruhuyla Fenerbahçe'yi yaşayan bir "Adam" varken, milyon dolarlar harcanarak getirilecek bir süper yıldızın dengeleri bozacağı gibi, o ruhu da öldüreceği kanaatindeyim.

Son olarak; Maç önemliydi, skor önemsiz. 

Tribünler ve sahadakiler üzerlerine düşeni yaptığı sürece, Fenerbahçe'nin sırtı asla yere gelmez, FENERBAHÇE YIKILMAZ.

Hababam Güm Güm Güm!

31 Tem 2012

Hasret Bitiyor... Fener'in Maçı Var!

12 Mayıs 2012'den bu yana tam 2 ay 18 gün olmuş; Fener'i sahada görmeyeli.

12 Mayıs...

O günden sonra ne oldu peki? Ne değişti?

O gece Kadıköy'de yaşananlar neyi değiştirdi?

- Hiç bir şeyi. Sadece biz daha fazla özledik.

Bunun dışında ise;

O gece yaşanan Polis dehşeti, bir çok suçsuz ve üstüne üstlük bazısı Fenerbahçeli olmayan bir çok insanın tam 70 gününü çaldı (Sadece tutuklu yargılananlar değil, tutuksuz yargılananlar da bu eziyeti yakından hissettiler). Sonunda Tribünler, Polise karşı mahkemede bir zafer kazandı ama bu Hasan ve Bilal 'in kaybettiği 2 ay 10 gününe karşılık gelmiyor maalesef, sirenli otomobilde darp edilip, elinde sigara söndürülen Mustafa'nın acısını dindirmiyor.

Ama geçti, gitti, bitti.... Bilmiyoruz.

Aziz Yıldırım her ne kadar Polis'in taraftara karşı olan tutumunu eleştirsede, soluk mavi gömleklilerin stadlardan bir an evvel ayrılması gerekiyor. Aksi taktirde ağır tahrik oluşturan durumlarda her zaman üzerine düşeni yapıyor Çevik Kuvvet.

Örneğin; Okul Açık'ın sahaya açılan kapısını demir çubuklarla açarak, nedensiz yere taraftara gaz sıkarak gerilimin ateşini körüklerken, İstanbul'un başka bir köşesinde sarıya kırmızı olarak cevap veriyor; itaatkar bir şekilde.

Neyse,bu konu uzar gider. (asıl amacım yeni sezonla ilgili bir kaç kelam etmekti, tutamadım kendimi kusura bakmayın.:)

Konuya dönelim.

Yarın Fener sahaya çıkıyor, yeni sezon başlıyor...

Yeni sezon, yeni tribünsel hareketler, enfes goller, kareografiler, havaya kalkan yumruklar...

Hasret bitiyor, sevdamızla buluşuyoruz.

Yarın, stad içinde ilk omuz omuzamızı da yapıyoruz.

5 Maçlık cezadan önce son görüş olacak Saraçoğlu'nda. bu yüzden çok yoğun bir ilgili olması muhtemel.Yeni transferleri ilk önce izlemek için büyük fırsat, üstelik  rakipte nispeten zayıf, ama tur garanti değil.

Başkanın özgürlüğünün de hem tribünlere hem de sahaya yansıyacağı aşikar ; geçen senenin hırsına, azmine, birlik ve beraberliğine çok şeyler katılacaktır kesinlikle.

Bu seneye dair şu notu da düşmeden olmaz, bu sene tüm tribün grupları Okul Açık'ta toplanacak. Umarım herkes için hayırlı,kazasız belasız,sıkıntısız bir tribün olur.

Umarım her vurduğumuz gol olur.

Vamos Fener. Amin.


30 Tem 2012

Aziz Yıldırım'ın Divan Kurulu Konuşması

Tarihe not düşülsün...



Yer: Fenerbahçe Divan Kurulu / Faruk Ilgaz Tesisleri


Zaman: 28 Temmuz 2012




"Bugün, burada sizlerle birlikte olmaktan dolayı duyduğum mutluluk ve hissettiklerimin tarifi imkansızdır. Zor ama çok zor günlerden geçtik. Fenerbahçe camiası olarak  yalanı, adaletsizliği, ihaneti, zulmü, hepsini gördük. Ancak sizlerin sayesinde yalnızlığı hiç  yaşamadık. Bu süreçte hep ama hep birlikteydik. Bu nedenle; hepinize sevgi ve şükranlarımı sunuyorum.

Bu camianın Başkanı ve Fenerbahçe’nin evladı olmaktan gurur duyuyorum. Ve Büyük Fenerbahçe Camiasının önünde saygıyla eğiliyorum…

Bugün, burada yapılacak tüm konuşma ve açıklamalar, bize karşı yapılan suçlamaların yalan ve yanlışlığını, gelecek kuşaklara aktarması ve tarihe tanıklık etmesi anlamında büyük önem taşımaktadır.

Bizler, gerçekleri ortaya çıkarmalı ve bu gerçekleri gelecek kuşaklara aktarmalıyız ki "Fenerbahçe Türkiye Cumhuriyeti’nin kendisidir" gerçeği tüm nesillerin zihinlerine çıkmamak üzere kazınsın...

Ve yaşanılan süreçte; kararlılığın, bağımsızlığın, en önemlisi Cumhuriyet’in timsali olduğunu, tarihe şerh düşen bu büyük camianın şanlı mücadelesi, herkese ders olsun.

Cumhuriyet yıkılmadan yıkılmayacağımızı, canımızı vermeden teslim alınamayacağımızı ve son sözümüz alınmadan hakkımızda kalem kırılamayacağını anlamayanlara buradan selam olsun...

Kamuoyu şunu iyi bilmelidir; Fenerbahçe Spor Kulübü ve Aziz Yıldırım’a düzenlenen operasyonun başlangıcını 3 Temmuz olarak görmek tarihi bir hatadır. 3 Temmuz, bir tarih değil bir zihniyettir. Bir başlangıç değil bir sonuçtur.

Türkiye Futbol Federasyonlarının karanlık dehlizlerinde, Denizli’de, Trabzon’da, Ali Sami Yen’de çok önceleri başlayan ve başlatılan 3 Temmuz zihniyeti, 2011 yılında uygun kişiler eliyle hayata geçirilmiştir. Öykü budur.

Güçlerini nereden aldıkları belli olmayan, kendinden  menkul kişiler ile Devlet yetki ve sorumluluklarını suiistimal eden bazı kamu görevlilerinin temini ve bunların önderliğinde bu operasyonun başlatılabilmesi bir hayli zaman almıştır. Hepsi budur. Ve onlar için doğru zaman "Fenerbahçe’nin Şampiyon" olduğu zamandır.
Herkesin bilmesi gereklidir ki; 3 Temmuz zihniyetinin ve operasyonunun amacı, Fenerbahçe Spor Kulübü üzerinden Türk Sporunu ele geçirmek ve kendilerince bunun önündeki tek engel olarak gördükleri Aziz Yıldırım’ı tasfiye ederek, kamuoyu önünde itibarsızlaştırmaktır.

Aslında hedeflenen amacın çıkış noktası "şike" değildir. Amaç; bizleri Ergenekon, Balyoz yada herhangi bir silahlı suç örgütüne monte ederek toplum ve kamuoyu vicdanında, TC Devlet ve Hükümeti’ne karşı bir hareketin içinde gösterme çabasından ibarettir. Ancak bizleri bu tür eylemlere ortak etmek ve bu yönde delil yaratmak hiç kolay değildir.

Bu düşünceyi hayata geçirmek isteyenler ve yandaşları, ne kadar deneseler de istedikleri sonuca ulaşamamışlardır. İşte bu nedenle, Kasım 2010’larda başlayan dinlemelere uydurulan hukuki kılıf şike değil "Silahlı suç örgütü kurmak ve yönetmektir." Bizleri, Giresun’da faaliyette bulunduğu öne sürülen bir örgüte bağlamak çabalarının altında yatan asıl sebep budur.

Aziz Yıldırım yani Fenerbahçe SK Başkanı hakkında dinleme kararı alınmasına gerekçe gösterilen 3 adet konuşma dökümü ise tam bir trajedidir. Operasyonun düğmesine basılma gerekçesi olan bu 3 konuşmanın içeriği aslında bizlere uygulanması planlanan hukuksuzluğun ilk habercisidir.

Ve görüleceği üzere 3 Temmuz Zihniyeti bir plan dahilinde hareket eden örgütlü bir zihniyettir. Kaldı ki bizim silahlı suç örgütü olmadığımızı en iyi bilenler, bu kararları alan ve aldırtanlardır. Bizimle her fırsatta görüşen, yemek yiyen, top oynayan, bizlerin imzalarıyla Fenerbahçe Kongre Üyesi olanlardır...

En başta da Galatasaraylı Yetkili Savcıdır. Zaten bu süreçte bize en acı veren, en ağrımıza giden; arkadaşımız, dostumuz olarak yanımızda yer alan, bizleri açılışlara davet eden, birlikte Fenerbahçe maçlarını seyrettiğimiz bu kişilerin, hem de bu insani ilişkilerimiz sırasında bizleri dinliyor ve takip ediyor olmalarıdır. Ve daha da ötesi bu kişilerin bizlere "şike" den ve "ahlaktan" bahsedebilmeleridir. Ben bunlara kısaca ahlaksız diyorum.

O gün çıkan haberlerle ilgili gazete haberlerini okudu, Kıbrıs’a kaçacağımı söylediler. Benim mezarım belli, ama bunu yazan şerefsizler nereye kaçacaklar?
Türk polisi çok çalışıyor. Buca’da Fenerbahçeli 4 kişi yemek yiyorlar, onları izliyorlar. Sonra şike diyorlar, ama iddianameye dahi girmiyor. O kadar ciddiyetli bir operasyon.Bilyoner’i kapatalım iddaa oynadığımı yazdılar. Hayatımda hiç iddaa oynamadım, onların bilgisi bu kadar.FIBA’dan para Türkiye’ye geliyor memnun olmaları lazım ama kafaları çalışmıyor.Savcı Mehmet Berk iki kez konuştu, ama görev ve yetkileri elinden alındıktan sonra oldu. Görevdeyken bu sözleri söylemedi, herhalde korkusundan dile getirmedi.

Silahlı suç örgütü kurmak ve yönetmek iddiasıyla hakkımızda yeterli delile ulaşamayan ve bizi bir örgüte bağlayamayanlar, kendilerine yeni bir suçlama bulmak hatta yaratmak durumunda kalmışlardır. Bu da Şike Suçlamasıdır.

Ama bu da kolay değildir. Bunun için yeni yasalar gerekmektedir. Bu yeni yasalar öyle ağır cezalar içermelidir ki Aziz Yıldırım ve arkadaşları tutuklanabilsin. Toplum önünde değersizleşebilsin. Ve bunu sağlamak için 6222 sayılı yasa tasarlanmış ve birilerine sipariş edilmiştir. Bu birileri, 3 Temmuz zihniyetinin "Hukuk Servisidir".
O kişiler, bu yasayı meşru göstermek için yasa tasarısında benim ve bazı yöneticilerimin haberi olduğunu dahi söylemişlerdir. Biz, Şekip Mosturoğlu ve ben bu yasa çıktıktan sonra gördük. Oysa yasayı hayata geçiren Sayın İzzet Özgenç’in "sporda şiddet" isimli kitabı, bu oyunu ve yalanı açıkça ortaya çıkarmıştır. Çünkü bu kitapta; yasanın kimler tarafından yapıldığı, İlhan Helvacı, Yunus Egemenoğlu ve emniyet görevlilerinin de katılımlarıyla yapılan gizli toplantılarla oluşturulan bu yasada, şu andaki TFF Kurullarında görev yapan bazı isimlerinde katkı ve görüş bildirdikleri açıkça yer almıştır.

Böylece operasyon için gerekli olan altyapı hazırlanmış ve artık doğru zaman olan Fenerbahçe’nin Şampiyon olması beklenmeye başlanmıştır. Kaldı ki Savcılıkta verdiğim ifade sırasında Savcı Mehmet Berk’in 3 avukatımın huzurunda "Sivas maçını kazanmasaydınız ve şampiyon olmasaydınız bu davayı açmayacaktım" demesinin altında yatan gerçek işte budur.

Zaten operasyonun sadece Fenerbahçe’ye ve Aziz Yıldırım’a yönelik olduğu, o tarihlerdeki tasarruflardan da o kadar açıktır ki bizimle yarışan takım yöneticileri her nedense çok kısa sürelerle dinleme altına alınmış, bu haftalık dinlemeler sonucunda bile  ortaya açıklanamayan birçok delil çıkmıştır. Beşiktaş yöneticisi ve hocası, kendilerinin Aziz Yıldırım ve Fenerbahçe’ye kenar süsü yapıldığını söylerken, Galatasaray hakkında açılan Denizli soruşturması; "Kulübün kasasındaki 1 milyon Dolarlık açığın ispat edilmediğine dair resmi raporlara ve 3.kişilerin yazılı ihbarlarına  rağmen" görülmemiş bir süratle beraat ile sonuçlandırılmıştır.

Hesaplarında, tek bir kuruş dahi açığın olmadığı, devletin 2 ayrı resmi kurumu tarafından resmi raporlarla sabit olan Fenerbahçe’nin Başkan ve yöneticileri, 1 yıl tutuklu kalmışlardır Bu noktada Aziz Yıldırım olarak tavsiyem: BİZE ADALETTEN BAHSEDENLERİN ÖNCE BİRAZ KENDİLERİNDEN BAHSETMELERİDİR …

Sıra; bu operasyonları ve hukuksuzlukları meşrulaştırmaya, bizleri toplum önünde itibarsızlaştırmaya geldiğinde ise aranan kan hemen bulunmuştur.

Bu da o zihniyetin ve operasyonun diğer sac ayağı olan "yandaş ve işbirlikçi medyadır. Bakınız mektup dahi yazmaktan aciz 3-5 tetikçi, soruşturmanın gizliliği yasağını her gün delerken, gazete ve televizyonlarda polisten ve savcıdan bilgi akışı sağladıklarını fütursuzca söylemekten kaçınmazken ve bunlarla ilgili hiçbir yasal işlem yapılmazken hakkımızda objektif ve olumlu yazılar yazdığı için  Sayın Rıza Zelyut hakkında yargıyı etkilemekten soruşturma açılması tesadüf müdür?

Hakkımızda linç kampanyası yürütülürken kılını kıpırdatmayan savcının, görev ve yetkileri elinden alındığı gün; "Bu Haberlerin yüzde doksanı yalandı" demesi timsah gözyaşlarından başka ne olabilir?

Örgütlü 3 Temmuz zihniyeti, her şeyi çok iyi hesaplamıştır. Ta ki Sayın Başbakanımız  önderliğinde gösterilen ilk karşı duruşa kadar… Başta Sayın Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere bu duruşa destek veren Adalet Bakanı Sayın Sadullah Ergin, CHP Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu ve MHP Başkanı Sayın Devlet Bahçeli önderliğindeki tüm milletvekillerimize, yeri gelmişken bir kez daha şükran ve saygılarımı gönderiyorum…

Ancak bu ilk mücadelenin hemen akabinde yapılan yasa değişikliği sonucunda savcının açıkça beyan ettiğinin aksine hiçbir Fenerbahçelinin yararlandırılmayışını, veto süreçlerini ve iddianamenin kamuoyuna servis edilme kronolojisini, büyük bir dikkat ve hafıza ile takip ettiğimizi de tüm kamuoyunun bilgilerine sunuyorum…
Yaşadığımız bu süreci, 3 Temmuz’dan ibaret olarak görmek tarihi bir yanılgı olur...
Yetkilerini ve görevlerini suiistimal eden bu şahısların, şimdilerde nerede oldukları ortadadır. Ancak unutulmamalıdır ki; bu zihniyetin  diğer bazı aktörleri, hala görevlerinin başındadırlar ve  eylemlerine devam etmektedirler.

Fenerbahçe düşmanlığına  ve bu operasyona hayatlarını adayanlar, öyle noktalardadır ki; Türkiye Cumhuriyeti’nin menfaatleri dahi umurlarında değildir.
Şimdilerde; UEFA ve FİFA’ya jurnal mektupları yazma yarışına giren bu zihniyetin Türkiye’ye verdiği zarar, bizlere vermeye çalıştıkları zarardan çok daha önemli boyuttadır.

Zira halen görevlerinin başında olan bu 3 Temmuz zihniyeti uzantılarının  en iyi yaptığı şeyin yargıyı etkilemek olduğu, bizler tarafından yakından bilinmektedir.
Etik Kurul ve  Disiplin Kurulu kararlarını etkilemek için bu kurulların kaldıkları  otellere karar aşamasında hem de eşleriyle gidip "Ceza kararı çıkması için tehdit ve asılsız mesajlar taşıyarak" yargıyı etkilemeye kalkanlar şimdi de UEFA ve FİFA’da aynı role soyunmaktadırlar.

O dönemlerde TFF yetkilisi olan, bu kulüp yöneticileri, bu iddialarımı yalanladığı anda; gereği tarafımdan hemen yapılacaktır. Ya da Tahkim Kurulu’nun karar günü soruşturma  savcısı  ile TFF’yi ziyaret eden bazı kulüp yöneticileri ile Türkiye Futbol Federasyonu’ndaki görevlerinden şuanda görev yaptıkları kulüplerine transferlerinde, yanlarında hangi gizli bilgileri götürdükleri ve bunları nerelerde kullandıkları hep bilgimiz dahilindedir.

Bu nedenle hiç kimse unutmamalıdır ki; SUSKUNLUĞUMUZ GAFLETİMİZDEN DEĞİL SAFFETİMİZDENDİR. ANCAK  YİNE UNUTULMAMALIDIR Kİ SABRIMIZ SINIRSIZ DEĞİLDİR…

Şu husus herkes tarafından bilinmelidir ki; Aziz Yıldırım ve Fenerbahçe Spor Kulübü, bu yapılanları asla unutmayacaktır. Bu davanın ve bu operasyonların "ŞİKE" davası olmadığını haykıran bizler, aslında yine bu davanın aktörleri tarafından birçok kez doğrulandık ve teyit edildik. Ama inanın hiçbirisi Savcı Mehmet Berk’in şu açıklamaları kadar aleni olmamıştır:

Sayın Savcı Berk, görev ve yetkileri elinden alındıktan sonra bakın neler demişti: "Ben cemaatçi değilim. Olsam Ali Koç ve Murat Özaydınlı’yı almaz mıydım?"
Yani Sayın Savcıya göre insanların "alınması" (Bu alınmada ne demekse, bu bir hukuk adamına ne kadar yakışıyorsa) için elde delil olup olmaması önemli değildir, önemli olan hedef gösterilen şahısların birileri tarafından alınmak istenmesinin yeterli olmasıdır.

Ve ne ilginçtir ki; bu Cumhuriyet savcısı, yargı ve adam almakla ilgisi olmaması gereken bir oluşumu ya yakinen tanımakta yada bu oluşumu açıkça töhmet altında bırakmaktadır. Yani ya dolaylı ikrarda bulunmakta ya da iftira suçu işlemektedir..
Savcı devam ediyor :

"Yasa çıkmasaydı, Aziz Yıldırım’ın ifadesini alıp bırakacaktık", "Ben Balyoz ’da da çalıştım. Şike davasını açtığımız zaman bunun da Balyoz gibi 3-4 ay konuşulup biteceğini sandık. Ama yanılmışız. Bunun böyle bir noktaya geleceğini hiç tahmin etmedik."

İşte bu suçüstüdür.  Daha davayı açarken ne olacağını bildiğini ağzından kaçıran, 3-4 ay konuşulup unutulacağını sanan ama gördükleri direnç karşısında olayların bu noktaya geldiğini itiraf eden bir hukuk adamının, hukuku nasıl bir kenara bıraktığının ve bu operasyonun şike değil, Balyoz ve Ergenekon operasyonları mantığıyla yürütüldüğünün açık kanıtıdır.

Bir diğer kanıtı da bu "Alınma" tehditlerinin, Sayın Başbakanımızın deyimiyle TC Başbakanını bile tehdit edecek boyut ve keyfiyete ulaştığı gerçeğidir.

İşte bu yüzden Genel Kurmay Başkanı’nın "terörist" suçlamasıyla cezaevinde yatmasına şaşırmamak gerekir. Zira adaletin geldiği nokta; "Neyle suçlandığın değil. Kim tarafından suçlandığına" gelmiş, getirilmiştir.

Ülke ve Devlet menfaatleri uğruna hizmet eden kişileri, görevlileri kendi tabirleriyle "aldırmak" noktasına gelen bu zihniyetle, TC Hükümeti’nin verdiği mücadeleyi ve aldığı kararları sonuna kadar destekliyorum. Ve desteklemeliyiz..

Savcı Mehmet Berk’in itirafları, bu konudaki tek örnek de değildir. Sürecin başından beri bizler ve Fenerbahçe hakkında ağıza alınmayacak ithamlarda bulunan, bizleri "Ergenekon örgütünün kasası" olarak gösteren 3 Temmuz zihniyetinin bazı temsilcileri, her nedense şimdilerde farklı, ilginç söylem ve iddialarda bulunmaktadırlar.

Son günlerde, her ne hikmetse odamda benimle çay-kahve içip sohbet etmek istediklerini söyleyenlere, benim nasıl dik durduğumdan dem vuranlara, sıklıkla tesadüf edilmektedir.

Şimdi soruyorum, topluma delikanlılık ve adamlık dersleri vermeye kalkanlar neden ben cezaevindeyken başka, dışarıdayken başka konuşmaktadırlar?

Çektiklerimizi, bize bu yaşatılanları unutacağımızı mı sanmaktadırlar? Ya da hakkımızda 1 yıldır yürüttükleri linç kampanyalarının hesaplarının yargı önünde sorulmayacağını mı düşünmektedirler?

Ancak bütün bunlara rağmen içlerinden bazıları manidardır. Ve aynı Mehmet Berk’in itirafları gibi dikkate alınmalı ve hatta derhal haklarında yargı süreci başlatılmalıdır. Bakınız Doktor Ahmet Çakar ne diyor ?

Bu yazı bir suç ihbarıdır. Yazarın açıkladığı ve bildiğini iddia ettiği hususlar derhal araştırılmalıdır. Şahıs tüm soruların cevaplarını bildiğini ama korktuğu için bunları açıklayamadığını beyan etmektedir. Şimdi polis ve savcıların bu yazı karşısında alacağı tutum tarafımızdan merakla takip edilecektir… Kanaatimce bu suç ihbarı niteliğindeki açıklamalar hakkında bu tarihe kadar işlem dahi yapılmaması, tek hedefin Aziz Yıldırım ve Fenerbahçe Spor Kulübü olduğunu bir kez daha açıkça ortaya koymaktadır.

Bakınız açıklamalarda, bildiğim her şeyi açıklamam, diğer kulüplerin ve yöneticilerin tüm suistimal ve suça konu eylemlerini anlatmam tavsiye edilmekte, "spor abiliği yapmam" istenmektedir. Öncelikle belirtmeliyim ki Aziz Yıldırım bu açıklamaları yapan şahıs kadar bir bilgiye de sahip değildir ve bu konulara ait araştırma ve soruşturma yetkisi şahsıma değil, TC Savcılarına aittir. Bu nedenle ben de ancak sahsıma ait bölümü üstleniyor ve bu açıklamaların ihbar kabul edilerek suç duyurusunda bulunuyorum.

Aziz Yıldırım’ın Temiz Futbol için elinden geleni yaptığı 16.Ağır Ceza Mahkemesi tutanaklarından ve her fırsatta reddedilen taleplerimiz ile de sabittir.

Bizler yargılamanın karar aşamasında dahi yargılamamızın ve tahliye sürecimizin uzamasını dahi göze alarak, "Tevsi-i Tahkikat"  yani "Yargılamanın Genişletilmesi" yolunda Sayın Mahkemeden 13 başlık altında talepte bulunduk.  Aslında bu 13 talep bizim için değil ama Türk Futbolu açısından büyük bir fırsattı.

Biz bu talepler tahtında, mahkemeden;
Soruşturmayı yapan Savcı Mehmet Berk’in duruşmalara katılmasını istedik, reddedildi.

Haksız Ekonomik Çıkar Amaçlı Suç Örgütü iddiası nedeniyle hakkımızda kişisel mali ve ekonomik inceleme yapılmasını talep ettik, reddedildi.

Tapelerin, ses kayıtlarının tarafımıza verilmesini ve bu kayıtlar üzerinde bilirkişi incelemesi yapılmasını istedik.

Teknik ve Fiziki takip tutanaklarını düzenleyen ve imza altına alan polislerin tanık olarak incelenmesini talep ettik.

Duruşmalarda değil de bizim olmadığımız ara celsede dinlenen İlhan Helvacı, Lütfü Arıboğan’ın kendilerine soru sorabilmemizin sağlanması için duruşmalarda dinlenmesini istedik.

Gençlerbirliği müsabakasında "Trabzonspor için oynadık" diyen Serkan Çalık, Aykut Demir ve Hurşut Meriç isimli futbolcuların dinlenmesini talep ettik.
Eskişehir–Trabzonspor maçı ile ilgili olarak Ünal Karaman ve Selçuk İnan’ın tanık sıfatıyla dinlenmesini talep ettik.

Eskişehir - Trabzonspor maçında 12 futbolcunun dinlenmesini talep ettik,
Fenerbahçe- İBB maçında İbrahim Akın’ın savcılık ifadesinde hazır bulunan ve savcının baskı ve yönlendirme yaptığına tanıklık eden Avukat Mehmet Ali Bilen’in dinlenmesini talep ettik.

Karabükspor - Fenerbahçe maçında, Mustafa Çevik ve Ergün Başkaya isimli şahıslar ile bu ifadelerde adı geçen Karabük Kalecisi Bülent Ataman ve Karabük oyuncusu Muhammet Özdin’in dinlenmesini talep ettik. Ve bu taleplerimiz reddedildi.

Sivas - Fenerbahçe maçında 13 futbolcu ve Rıza Çalımbay’ın
İBB - Trabzonspor maçında 2 futbolcunun
Ve son olarak TFF Kurul Üyeleri’nin dinlenmesini talep ettik.

Ve bu taleplerimiz reddedildi.

Aziz Yıldırım sadece bunları mı talep etti? Hayır! Trabzonspor hakkında, dinleme ve fiziki takip işlemlerinin neden çok kısa süreli yapıldığını ve bu kadar kısa süre içerisinde bile ortaya çıkan tape konuşmalarının neden ve niçin bize uygulanan yaptırımlardan muaf tutulduğunu sorduk.

Demir Profilin, devre arasında gelen balıkları, futbola siyaseti karıştırma çabalarını, TFF’den gelen 6 trilyonun nereye harcandığının açıklanmasını, Melih Gökçek ile Sadri Şener arasındaki pazarlıkları, Bolulu Hocaya verilen 300.000TL’yi hep sorduk. Bu hususların araştırılmasını ısrarla talep ettik. Bu tapelerde geçen kelimelerin tarla, inşaat, müvekkil gibi bizim bir yılımıza mal olan kelimelerden ne farkı olduğunu sorduk…

Ünal Karaman’ın maçtan önce hiçbir tanışıklığı olmayan Sezer Öztürk’ü arayarak transfer teklifinde bulunmasının, tarafımıza affedilen "transfer şikesi" isnadından ne farkı olduğunu sorduk.

Mehmet Yıldız’a teklif edilen teşvik iddialarının araştırılmasını; 1 milyon Doların ne anlama geldiğinin açıklanmasını talep ettik…

Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanı ve yöneticileri 1 yıl cezaevinde kalmak durumunda bırakılırken, Dernekler Masası ve Vergi Denetmenlerince imzalanan 2 adet raporla Fenerbahçe’nin tüm hesaplarının temiz olduğu saptanmışken, kasalarındaki 1 milyon dolar açığın hala açıklanamadığı devlet kurumlarınca sabit olan kulüp ve yöneticilerinin neden apar topar ilk celsede beraat ettiğini sorduk.
Bu davalara müdahale talebimizin neden reddedildiğini anlamaya çalıştık. Hıncal Uluç’un  "hakemler ve şikeler kümede kaldı" başlıklı yazısını açıkladık ki huzurunuzda bir kez daha bu yazıyı okumak istiyorum.
’Geçen hafta İzmir’de olup da, Galatasaray – Göztepe maçını izleyen Galatasaraylıların tümü, Galatasaraylılıklarından utandılar. Gözleri önünde oynanan oyunu (Ama futbol değil oyundan kastımız) bütün çıplaklığı ile anladıkları için… Göztepelilerin tümü değilse de, yürekten Göztepeli bir kısmı, Göztepeliliklerinden utandılar. Böyle kümede kalmaktansa, düşmeyi yeğledikleri için…

Geçen hafta sonu ben de İzmir’deydim. Bir ay önce, kulüplerin taa içinden haber alması gayet kuvvetli dostlarımın bana açıkladıkları çirkin bir iddianın son ayağını yakalayabilmek için. Şöyle demişlerdi: Göztepe ve Giresun, kendilerine deplasmana gelecek Trabzon’a birer puan bırakacaklar. Bu birer puana karşılık Galatasaray’dan ikişer puan alacaklar. Galatasaray’a ligde verilen puanların bedelini Trabzon ödeyecek. Yani Trabzon, Galatasaray sayesinde ulaşacağı lig şampiyonluğuna karşılık kupayı Galatasaray’a bırakacak.

Trabzon ligi, Galatasaray kupayı almıştı. Giresun kümede kalmıştı. Şimdi geriye iddia edilen dörtlü anlaşmanın bir ayağı kalmıştı. Göztepe’nin Galatasaray’ı yenerek kümede kalması.
Saat beşe on kala tribündeydim. Galatasaray sahada ısınma hareketleri yapıyordu. Her zamanki parçalı formasını çıkarmış, düz beyaz forma giymişti. Yanımda İzmirli arkadaşım Çetin Esen Kaftan vardı. "Boşuna bekleme. Bu maç 17.00’de değil, 17.10’da başlayacak. Göztepe beyaz formayla çıkacak. Hakem onları formlarını değiştirmeleri için içeri yollayacak ve böylece usulüne uygun bir gecikme sağlanacak" dedi.

Esen Kaftan’ın dedikleri aynen çıktı. Maç 17.10’da başladı. Stat hoparlörleri, bu sırada gümbür gümbür Zonguldak–Adana Demirspor maçını veriyordu.

10 dakikadan ne fayda var, diye düşündüm önce. Puan cetveline şöyle bir baktım. Balıkesir, Adana’da, Adanaspor’u yenerse, Ankaragücü ile birlikte küme düşecek takım ya Göztepe olacaktı ya Zonguldak… İkisi de kendi sahasında oynuyordu. İkisi de kazanırsa, küme düşecek takımı averaj belirleyecekti. Öyle olunca maçı geç bitiren takım, rakibini geçecek avantajı sağlama şansına sahip olacaktı.

Göztepe, ilk yarım saatte iki gol atıp, skoru 2-0 yapınca durdu. Adana, Balıkesir’e goller sıralayınca da averaja ihtiyacı kalmadı. Ya kalsaydı? Son 10 dakika içinde Galatasaray kaç gol daha yiyecekti kim bilir?

"Maç başladı, bir de baktık ki, Galatasaray’ın rakip sahaya geçmek gibi bir sıkıntısı yok. Futboldan önce atletizm yapan 100 metreci Şevki (Şenlen), önüne atılan toplata yetişmemek için yavaşlatılmış film gibi koşuyor.

Peki ama ya Fatih (Terim)? O niye devamlı kendi defans çizgisinin beş metre gerisinde durup Göztepe forvetlerinin ofsayta düşmesini önleme çabası içinde… Belki de kademeli liberolukta bu yeni bir taktik! İşte ikinci gol... Sabahattin, Galatasaray defans hattından üç metre ileride bomboş. Ofsayt değil ama. Zira Fatih, taa sahanın öteki ucunda gene beş metre geride. Allah Allah…

… İşte o zaman İzmir seyircisi, "Artık bu kadarı olmaz" dedi ve kararını verdi. Oyunun sonuna kadar Göztepe lehine tek tezahürat duymadık. Tribünler "Cim Bom Bom" diye inledi durdu. Maç bittiği zaman alkışlanan yine Cim Bom Bom’du. Zaten ikinci devrenin yarısına doğru seyirci sahayı boşaltmaya başlamıştı. Ortada futbol olmadığını anlamayan kalmamıştı ki!

… Ama elimizi vicdanımıza koyup düşündük ve kümede Balıkesir’in mi, yoksa Siyah-Beyaz formalı hakemlerin mi kaldığına pek karar veremedik. 17’si kendi sahasında olmak üzere, oynadığı 30 maçın sadece 5’ini kazanan Beşiktaş’ın kümede kalmak hakkı var mıydı’ Şikenin aslında "nerede başladığını"  Hıncal Uluç’un yazısında gördük, şahit olduk...

Havuz sistemi, Kulübümüz yönetimi tarafından gözden geçirilecektir.
BİZ ŞİKE YAPMADIK BUNU AÇIK AÇIK SÖYLÜYORUM...


Bizlerin neden Silahlı Suç Örgütü iddiasıyla soruşturulup, şikeden tutuklanıp, haksız ve ekonomik çıkar amaçlı suç örgütünden yargılandığımızı sorduk. Devletin bu resmi kurumlarını kim ya da kimlerin bu hale düşürdüğünü öğrenmek istedik.
Hepsini ama hepsini sorduk. Ama tüm taleplerimiz reddedildi.  Aziz Yıldırım, "savunma yapmak yerine saldırıyor" denildi. Şimdi ise neden bunları açıklamadığımız soruluyor. Burada tekrar söylüyorum; Türk Futbolunun temizleyicisi rolüne soyunanlar önce ellerindeki kiri temizlemek zorundadırlar. Bilmeliler ki Aziz Yıldırım nefes aldığı sürece bu kirli eller Fenerbahçe’nin adı geçen hiçbir şeye ulaşamayacaktır.

Temizlenmesi gereken ilk yer  TFF ve Kulüpler Birliği’dir. Türk Futbolunu Fenerbahçe üzerinden ve Fenerbahçe özelinde temizlemeye kalkanlar, bunun hesabını mutlaka verecekler, sonuçlarına mutlaka katlanacaklardır. Kendilerinin tertemiz, Fenerbahçe’nin ise kirlenmiş olduğunu söyleyenler, bundan sonra o temiz havuzlarının Fenerbahçe tarafından kirletilmesine göz yummamalıdırlar. Herkes bizler kadar açık ve bizler kadar kararlı olmadıkça bizim muhatabımız da olamayacaktır.

Buradan tüm Fenerbahçelilere ilan ederim ki, Fenerbahçe için şahsen tarafımdan desteklenen havuz sistemi yine bizler tarafından en kısa zamanda sorgulanacak ve gereği tarafımızdan kararlılıkla yerine getirilecektir. 1 yıldır bizleri kendilerinden saymayanlar, konu ekonomik kazanımlara, pasta paylaşımlarına gelince her nedense Fenerbahçe’yi ortak addetmekten kaçınmamaktadırlar. Bu oyun artık bitmelidir ve bitecektir.
ŞEREFSİZ DEĞİLİZ, ŞİKE YAPMADIKTrabzon ve Galatasaray bizimle ilgili bel altından vurma operasyonlarını yaptılar. ’Havuzda kalın ama siz şikecisiniz’ böyle bir şey yok Havuzun bedeli ne kadar? Digitürk yetkileriyle ve Kulüpler Birliği yetkilileriyle görüştüm. Toplayın ben gelip konuşacağım dedim. Biz şerefsiz değiliz biz şike yapmadık bunu açık açık söylüyorum. Ahmet Çakra Fenerbahçe 1 yaptıysa öbür takımlar 20 yaptı diyor.  Ama hiçbir savcı çağırmıyor. 1915, 1950, 1960, 70, 80,  90’lara gidin bir olay varsa; 1 yıl öncesi değil sene. 14 senedir başkanlık yapıyorum. Tüm yılları inceleyin. Türk Futbolunda şikeyi bu kadar önemsiyorsanız bunları yapın.  Ama maksat bu değil.  Bir ülke kendini bu kadar rezil edebilir mi?  Böyle bir yargı ? Emniyet 19 maçta şike diyor. İddianamede bu sayı 7’ya iniyor.  Avrupa’da Amerika’da olsa bu emniyet müdürü 1 dakika yerinde durabilir mi? Emniyetin görevi, yargının yapmadığı şey hakkında yorum yapmak mıdır?FENERBAHÇE AKLANANA KADAR HAVUZDA OLMAMASINI SAĞLAYACAĞIZBen İbrahim Akın’a 100 bin Euro vermedim. Polis önce 100 bin Euro, dolar ya da Türk lirası verdiğime karar versin. İbrahim Akın’a 100 bin Euro verdiğimi ispatlayın boğaz köprüsünden atlarım demiştim ama ispatlamayanlar da atlasın. Denizli Denizli diyorlar. Denizli ile ilgili dava açıldı. Bu arada bir mektup yapmış Bülent utlun Adnan Polat’a. Mektupta diyor ki ’Sen 1.5 milyon dolar para aldın inşallah bu para kulübün menfaatine harcanmıştır’ Savcılık bununla ilgili araştırma yapıyor. Mehmet Berk bunu bakmadan postalıyor. Sonuçta somut bir şey bulamıyorlar. Denizli ile ilgili prim göndermişler. Bu açık yanı bir amigo bana mesaj çekiyor ben cezaevindeyken de Metris’e  geldi, 10 Mayıs 2012’de geldi.  Para geldi, döviz bozdurdum dedi ve her türlü tanıklılık yapmaya hazırım diyor. Biz bunu mahkemeye verdik, bir işlem yapılmadı. Denizlide bir memur var. O memur da diyor ki savcı Mehmet Berk’e Denizli maçıyla ilgili tanıklılık yapmamam nedeniyle vicdan azabı yaşıyorum diyor. Orada belediye başkanını şikayet ediyor 2006’daki olayları anlatıyor. 1 milyon dolar açık var ama şikayetçiler amam dosyayı kapatıyor.  Bizde şikayetçi yok, oyundan atılan yok penaltı yaptıran yok. Şike nasıl yapılmış belli değil.  8 dakika oynamış yapmış şike yapmış.  Rezillik kepazelik. Ama dava,  şike davası değil. Fenerbahçe temizlenene kadar havuzda Fenerbahçe’nin olmamasını sağlayacağız. Yargıtay’dan karar çıktıktan sonra kararımızı vereceğiz. Eğer olumsuz bir karar çıkarsa ikinci seçenek var. Şahıslar ve kulüpler ayrılamaz. Ben eğer şike yaptıysam kendim için şike yapmadım Fenerbahçe için yapmışımdır. Yargıtay’ın kararına göre kongreden sizden destek isteyeceğim sizin kararınıza göre karar vereceğiz. Yanlış yapmışsak, biz o yanlışın içinden temizlenene kadar havuzun içinde değiliz.


SİYASETİ HİÇ DÜŞÜNMÜYORUM
58. maddenin değişmesine karşı çıktık. Bizler şike yapmışsak kulüp de yapmıştır. Sahanın içine yansımaması gibi saçma sapan bir şey olamaz. Bunun dışında ben Fenerbahçe Camiasının bir evladıyım. Gider gene yatarım, Kimseyle pazarlığım olmaz.  Siyaseti hiç düşünmüyorum. Görürseniz, duyarsanız inanmayın. Polise emniyete bir şeyler söylemek istiyorum.


POLİSLE TARAFTAR KARŞI KARŞIYA GELMESİN
Polis kasten hareket yapıyor. Seyirciyi aşağıya çekiyor. Suç yüzde 50 bizde varsa yüzde 50 onlarda vardır. Türkiye Cumhuriyet polisi Fenerbahçe Cumhuriyetinin de polisidir Aziz’in bilmem neyi olmaz. Aziz’e söyle sizi bırakalım olmaz. Bu bitmiştir artık. 19 Temmuz kutladık. Orada polis yoktu. Polis varsa bile sivil vardı. Kimsi kimseye bulaşmayınca bir şey çıkmıyor. Yeni dönemde iki tarafın da kendinse çeki düzen vermesi lazım. İki  taraf için de yanlıştır bu. Yeni dönem, polisle taraftarı karşı karşıya getirmeyecek şekilde dizayn edilmelidir.

FENERBAHÇE KUVA-İ  MİLLİYEDİR
Yargı süreci var fazla konuşmayın diyorlar; menfi veya aksi. O nedenle tüm şeyleri buradan söylemiyorum. İlhan Cavcav, Recep Mamur, Kenan Yaralıya da buradan teşekkür ediyorum her noktada geldiler. Bizi teyit ettiler. Ben bu camianın bir evladıyım. Başkanlığım bittikten sonra da kalacağım. Fenerbahçe Kuva-i Milliyedir, bir ruhtur. Tarihe baktığınız zaman şunu görüyoruz:  Kurtuluş Savaşında ve padişahlara karşı bu Camia mücadele etmiş.  Kapatmaya çalışmışlar ama hep var olmuş. 30’lu yıllarda da Ankara’ya gidip şikayet etmişler. Yani hep mücadele var. Bu süreçte o insanların bizim büyüklerimiz olduğunu hep birlikt gösterdik. Bu nedenle hepinize tek tek teşekkür ediyorum. Öyle zannediyorum ki, bizim camiadan başka bir camia da bunu başaramazdı, altından kalkamazdı. Hatırlayın insanlar telefon etmeye korkuyordu. Yıllar sonra tarih bunları yazacak. Mahkemede dediğim gibi biz siz değil,  bizi tarih yargılayacak.AVRUPALILAR BU İDDİANAMEYİ ANLAYAMIYORBunun Fenerbahçe’yi ele geçirme operasyonu olduğunu şundan anlıyorum. Sadri Şener Nevzat Şakar’la konuşuyor: ’Erdoğan’ı biter, Faruk’un bitmesi benim için önemli değil eğer ben çıkar sağlayacaksam.’ Hep siyaset. Ben ve Şekip Bey’le ilgili buradaki basında aleyhime haberler yaptırıyorlar. Halkı galeyana getirecek bir şeyler yapalım diyorlar. Yani böyle bir siyaset, Sayın Başbakan’ı açıkça tahdit eden. Başka yerde savcılar mendil sallasa adamı alıp 3-5 sene yatırıyorlar. Bu dosya Mehmet Berk’e geliyor; insan açıp bir bakar. Başka bir şey görürse tüm bunları dosyanın içinde birleştirir ve genişleterek şike dosyası yaparsın. Ama amaç Fenerbahçe’nin geleceğe dönük şeylerini önlemek. Bunlar bitti şimdi Bochum dosyası başladı. Orada para var bahis var. Avrupalılar davada bahis ve parayı soruyorlar. Para ve bahis yoksa  bu nasıl şike diyorlar. Bochum dosyasında para ve bahis var. Avrupa’da soruyorlar bahis ve para olmadan nasıl şike yapıyorlar. İddianameyi anlamıyorlar, çünkü varsayım üzerine.  Fenerbahçe’nin şampiyon olması için şike yapıldı diyorlar. Avrupalılar bu iddianameyi anlamıyorlar. Çünkü hepsi varsayım üzerine kurulu. Hiçbir para yakalaması yok. Masada resim çekmişler, para yok Türk polisi yakalamıyor. Bizim mahkememiz asliyede olmalıydı ama bize özel mahkemede yargılayarak ceza vermeye çalışıyorlar. Bochum Davası ile ilgili dava kapanmıştı. Neslihan Ergün isimli bir bayanın bu dosyada ismi geçiyor, aynı bayanın, Cübbeli Ahmet’in dosyasında da ismi geçiyor. 2012 Temmuz’da polis o bayanın evini basıyor, eski kocasının el yazıyla yazdığı bir yazı buluyorlar. Tabii ki kendi el yazısıyla yazdıysa. Emniyet davanın devam etmesi için yazı gönderiyor. Biz Galatasararay-Trabzon maçına teşvik primi vermişiz. Davayı yeniden canlandırmak için bir operasyon daha var herkes bilsin. Bu şikeyle bir şey değil, Ergenekon’a da bağlayamıyorlar. Bir ara askerliğim vardı onda da bir şey yok. Rahatladım. Ben korkmuyorum. Ama burası Türkiye her şey olur.


KASADA 1 MİLYAR DOLAR OLDUĞUNDA….
Topuk Yaylası’na teleferik yapılması için çalışmalar yapılacak ve kayak pisti yapılması düşünülüyor. Avrupa’dan büyük takımlar gelecek. Seneye Avrupa’ya gitmeyeceğiz hazırlık maçlarını da burada yapacağız. 3 yıl içinde Fenerbahçe’nin kasasında 1 milyar Dolar olmuş halde başkanlığı devredeceğim. Belki o zaman Fenerbahçe gelecekte Barcelona gibi formasının önüne ve arkasına reklam almayacak. Yeni tüzükle Yüksek Divan Kurulunun yetkilerini artıracağız, paraların harcanmasında daha yetkili olacak. Tüm hazırlıkları yapacağım. Sonra sizin onaylarınıza sunacağım. Bunlar 5 yılda olacak.BİR TEK GÜN İÇİN BÜTÜN ÖMÜR VERİRİZ


Bu süreçteki duruşuyla bana güç veren Yönetim Kurulumuza, Divan Kurulumuza, Kongre üyelerimize, cefakar ve fedakar taraftarlarımıza, kulüp ve şirketimizde çalışan tüm emekçi personelimize, idari ve teknik kadromuza, Fenerbahçe tarihini yazan sporculara ve tüm Fenerbahçelilere şahsım ve arkadaşlarım adına teşekkür ederim. Bizler bir gün daha Fenerbahçeli olarak yaşamak için hayata bağlanırız ve gerekirse o bir tek gün için bütün bir ömrü gözden çıkartırız.."

26 Tem 2012

Hasan ve Bilal Hakkında

Hasan ve Bilal; Fenerbahçe tutuklusu ya da "Fenerbahçe Tutkunu"...

  • Yarın,bu iki kardeşimizin tam 2 ay 15 gün sonra özgürlüklerine kavuşma umudu olan 1. duruşma günü.
  • Yarın, polisin keyfi uygulamarının bir kez daha ne kadar utanç verici olduğunu görmeyi umduğumuz gün.
  • 48 kişinin gözaltına alınıp, kim olduğuna, ne yaptığına bakmaksızın, bunları "Opet"e, bunları "Kızıltoprak"a yazın diyerek futursuzca ayıkladığı ve hepsinin zamanı geldiğinde suçsuzluklarının ispatı sonucunda tek tek salıverildiği, ancak daha sonra şuursuz bir Opet çalışanının yanlış tespiti üzerine, kuzenini maç çıkışı almaya giden Bilal'in tekrar özgürlüğüne kavuşacağı gün olacak, yarın.
  • Ne ile yargılandıklarını bilmeksizin, sadece bir kişinin yanlış teşhisi üzerine karartılan 2 buçuk ayın son bulacağına ve "Hasan ve Bilal"in özgürlüğüne kavuşacağını umduğumuz gün, yarın.
12 Mayıs 2012, Cumartesi günü, gündüz saatlerinden başlayarak, maç sonrasıda da devam eden ağır tahrikler, gaz seansları ve ego tatminleri sonucu  Fenerbahçe taraftarlarının sabırlarının zorlandığı ve baskı altına alınmaya çalışıldığı, ancak hiç beklemediği bir direniş ve meşru müdafaa ile karşılaşıldığı gündür.

O gün rastgele seçilen Fenerbahçelilerden geriye kalan ikisi için, yarın 1. duruşma günü.

27 Temmuz, saat 09.00'da her Fenerbahçeli ve diğer takım taraftarları, Polisin ve belli bazı siyasilerin tribünler üzerinde kurmaya çalıştıkları baskılara son vermesi ve "Bilal ve Hasan" kardeşlerimize destek vermek için Kadıköy Adliyesi'nde olmalıdır.

Şunu utanarak söylemek istiyorum; "maalesef polis, bu ülkede sadece bir güneş gözlüğü markası olmuştur; tıpkı adaletin bir kadın isminden ibaret olduğu gibi."

Umarım ki yarın Hasan ve Bilal özgürlüklerine kavuşurlar.

25 Tem 2012

24 Tem 2012

Fenerbahçe 2012 - 2013 sezonu "Modern Futbol" Formaları

Eveeet geldik bir yeni sezon forma tanıtımına daha...

Fenerbahçe 2012-2013 futbol sezonu formalarını 27 Temmuz Cuma günü tanıtacak.Ancak konuyu takip eden herkesin bildiği üzere dün formaların görüntüleri sosyal medyaya sızdı. Bu olayın nasıl olduğunu, nereden sızdığını bilemeyiz ancak yine işin içinde Endüstriyel Futbolun sinsiliği kendine yer etmiş.

Kesinlikle, kulübüne (yönetim demiyorum) ve futbola bağlı bir taraftar olarak renkleri veya standardı sorgulayacak değilim. Ancak Lacivert Çubuklu formanın yine taraftara "alın bak bu forma yeni,dolabınızda dursun, yeni tasarladık." gibi göze batan bir şekilde altenetif sunulması "modern futbolun", "taraftar - müşteri" kavramlarını ayırt edemediğinin bir örneğidir.

Çubuklu formaya gelince Fenerbahçe'nin renkleri ; "Sarı ve  Lacivert"tir.
( Kodları:  Sarı: Pantone Yellow C, Lacivert :  Pantone 288C)


Bunu yönetime açıklama gereksinimi duyuyorsa bir kulübün taraftarı; o kulüp yönetimi de bunu ciddiye alarak renklerin sadece ve sadece orijinallerinin kullanılması gerektiğini idrak etmelidir. Çubukluda koyu veya açık laciverdin yeri yoktur. Sadece Fenerbahçe Laciverti 'nin yeri vardır.


Beyaz formaya gelince;  o da az kalsın moda ve pazarlama faciasına uğrayacakmış. Ancak beyaz rengin saflığı, doğallığı ve güzelliği buna izin vermemiş.


Bu sene formaların; üzerinde ki ARMAdan başka tutulacak yanı yok. Ve bir de "Alın Terleri"nin son damlasına kadar, taşıdıkları sorumluluğun verdiği onurla mücadele edecek futbolcularımızın ter zerrecikleri dışında...